BAŞARI HİKAYELERİ

BAŞARI HİKAYELERİ

GELECEK SİZİN. BİLİN Kİ HAYATINIZI SİZ BELİRLEYECEKSİNİZ. BAŞKALARI DEĞİL, SİZ KENDİ HAYATINIZI YAŞIYORSUNUZ. BAŞARILARINIZ DA, YENİLGİLERİNİZ DE SİZİN ESERİNİZ. BUNUN BİLİNCİNDE YAŞAYIN."

08.04.2021 504

 

 

 

 


ÖMRÜNÜ BİLİME ADAYARAK

ENGELİNİ AŞTI...

 

       Ordinaryüs Prof. Dr. Onur Güntürk'ün, çocuk felci nedeniyle henüz 4 yaşındayken tekerlekli sandalyeye mahkûm olan bir isim. Türkiye'de lise eğitimini tamamlayarak Almanya'ya giden Güntürk'ün, 35 yaşında profesör, 39 yaşında ise ordinaryüs profesör olmuş. Bugün 55 yaşında olan bilim adamı, Almanya'da Bochum Ruhr Üniversitesi, Biopsikoloji Kürsüsü Başkanı. Hiçbir zaman zorluklara teslim olmadığını, hayatın zorluklarını bilim aşkıyla ve araştırma heyecanıyla yendiğini belirten Güntürk'ün, beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlayıp, Almanya'nın en büyük tıp ödülünün de sahibi olmuş. Şimdilerde gece gündüz demeden bilim yolunda hızla ilerlemeye devam ediyor ve 11 asistanıyla birlikte bilgisayar ortamında yapay beyinler üreterek, çalışmalarını sürdürüyor.

 

HAYATA  DİŞLERİ İLE TUTUNARAK 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ VE 2 KİTAP YAZDI...

 

 Doğumundan sonra yaşadığı bir talihsizlik sonucu ellerini ve ayaklarını kullanamaz hale gelen Mustafa Oğuz Mucurluoğlu, dişlerinin arasına sıkıştırdığı kalemle yazdığı kitaplarıyla hem okurlarının hem de edebiyat dünyasının önemli isimlerinin övgüsünü kazanıyor. El ve ayaklarının yerine geçen dişleriyle, üç üniversite bitirmeyi ve bununla da yetinmeyerek iki kitap yazmayı başarmış.  Dördüncü üniversitesine ise kayıt yaptıran, bir taraftan İngilizce kursuna giden ve kendisi gibi engelli kimselerin sesi olabilmek için siyasete atılan Mucurluoğlu, hayranlık uyandıran bir başarı sergiliyor. Yazdığı iki kitabın ardından şimdilerde yeni kitabı üzerine çalışıyor ve çok başarılı bir yazar olmayı hedefliyor. Özgüveni ve engel tanımayan yaşantısıyla birçok engelliye örnek teşkil eden Mucurluoğlu, engeli olanlara ise güvensizliğe kapılmamaları ve evlerine kapanmamalarını tavsiye ederek, öncelikle kendilerine bir hedef belirlemeleri gerektiğini vurguluyor. 

SPOR AŞKI UĞRUNA TEK VUCÜT OLDULAR...

 

  38 yaşındaki Murat Sevgin masa tenisi sporcusu, 35 yaşında olan Nusret Açık ise atletizm sporcusu... Murat'ın bacağında problem var, Nusret'in ise gözleri görmüyor. Tek başlarına antrenmana gitmekte zorlanan bu iki genç el ele vererek bu durumun üstesinden gelmeyi başarmış. Bir bacağında katlama sorunu olan Murat Sevgin, her gün bisikleti ile görme engelli arkadaşı Nusret Açık'ı evinden almaya gidiyor. Nusret bisikletin arka selesine oturuyor ve pedal çeviriyor. Murat ise gidonu kullanıyor. Biri yola bakarak, diğeri pedal çevirerek her gün antrenmana gidebilmek için 16 kilometre yol kat ediyorlar. Birbirlerini tamamlamayı başaran bu iki sporcunun hedefi, Türkiye şampiyonluğu. Dilekleri ise tüm engellilerin kapalı kapılar ardından kurtulması.

ÇOCUKKEN HİÇ OYUNCAĞI DA OLMAMIŞ

 

Ardahan'ın Dengeli Köyü'nde doğmuş Erbakan Malkoç. 11 çocuklu çiftçi bir ailenin ferdi. İlkokul ikinci sınıftan dörde geçmiş ancak maddi imkânsızlıktan okuyamamış. Eksi 40 derecede tezek yakıp ısındıkları, camı çerçevesi olmayan bir okulda okumuş.

"O zamanlar köyde araba yoktu. Babam çarşıya götürünce otomobilleri görürdüm. Uzay mekiği ya da cin görmüş gibi büyülenirdim. 'Bunlar nasıl birbirlerine çarpmadan gidiyorlar?' diye şaşırırdım. Köy çocuğuyum, nereden bileyim. Çocukken bırakın bir arabanın hayalini, lastik ayakkabının hayalini kuramıyordum" diye anlatıyor o günleri. Çocukken hiç oyuncağı da olmamış Malkoç'un ama şimdi o, kurduğu Dizayn Vip markasıyla dünyanın en iyi otomobil tasarımcılarından biri. Dünyanın önemli iş adamlarına, sporcularına, birçok ünlü sanatçıya otomobil, helikopter, yat tasarlamış. Avrupa'nın en iyi otomobil tasarımcısı ödülünü alan Malkoç, '2014 Avrupa Rekabet Kalite Ödülü'nün de sahibi. Türkiye'yi dünyaya tanıtan Erbakan Malkoç.

 

 

BEYNİ DIŞINDA RESMEN ÇÖKMÜŞTÜ

 

Harap bir bedenden fışkıran büyük deha 1942 yılında İngiltere´´de doğan Hawking okul dönemlerinde hareketli ve sağlıklı bir öğrenciydi. Oxford Üniversitesi´´nin Fizik bölümünü birincilikle bitirdi.

Hayatının kabus dolu günleri, ALS Motor Nöron hastalığına yakalanmasıyla başladı. Omurilik ve beynindeki şuurlu kas hareketlerini düzenleyen sinir hücreleri dağılmıştı. Konuşma bozukluğu ve yutma güçlüğü çekiyordu.

Derken elleri de tutmaz oldu. Genç yaştaki Hawking´´in vücudu, beyni dışında resmen çökmüştü. Hatta doktorlar ancak iki yıl ömrü kaldığını düşünüyorlardı. Morali, ruh hali bir yıkım içinde olan Hawking sürekli klasik müzik dinleyip bilim kurgu romanları okumaya başladı. Ancak ailesinin ve hocası Scima´´nın yoğun ilgisi ve sevgisiyle hayata tekrar bağlanarak doktorları yanılttı. Ama artık ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum konuşamayan biri haline gelmişti. İleteşimini ancak bilgisayar yardımı ile sağlayabiliyordu.

Sağlık durumunun bu kadar bozuk olmasına rağmen aşık oldu ve evlendi. Eşinin yardımıyla yüksek lisansını, ardından doktorasını yaptı ve profesör oldu. 1978 yılında teorik fizikteki en büyük ödül olan Albert Einstein ödülünü aldı. 1982 yılına gelindiğinde artık dünyanın dört bir tarafından ödüller yağmaya başlamıştı. Kraliçe tarafından verilen Britanya İmparatorluğu Kumandanı nişanı bunlardan biriydi. Küresel ısınmayı ilk ortaya atan Stephen Hawking oldu. Buna benzer teorilerin ve verilerin sahibi olan Hawking acı çekerek zirveye çıkanlara en büyük örneklerden...

DEPO BEKÇİLİĞİ  YAPTI

 

Dünyanın en bilinen filozofu bir bekçiydi M.Ö 550 yılında Çin´´de doğdu. Asıl adı "Üstad filozof" anlamına gelen Kung Fu olmasına rağmen, Avrupalılar ona Konfüçyüs demeyi tercih ettiler. Çocukluğu ve gençliği yoksulluk içinde geçti, beş yaşındayken babasını kaybetmişti.

Çok zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışan ama kimseden karşılıksız yardım kabul etmeyen onurlu bir gençti. Bütün imkansızlıklara rağmen 19 yaşında evlenip iki çocuk sahibi olan Konfüçyüs, kendisini ilime adamıştı ama hâlâ çalışmak zorundaydı. Depo bekçiliği yaptığı yılları saraylarda öğreticiliğe terfi ettiği günler izledi. 25 yaşına geldiğinde artık birçok öğrenci yetiştirmiş saygın bir bilim adamıydı. Konfüçyüs aralarında devlet adamlarının da bulunduğu 3000´´den fazla öğrenci yetiştirmişti. İnsanlığa bilgi, ahlak, fazilet ve Tanrı´´ya saygı konularında verdiği mesajlar binlerce yıl sonra hâlâ geçerliliğini koruyor: "Sana bilmenin ne olduğunu söyleyeyim mi? Bildiğin zaman bildiğini, bilmediğinde de bilmediğini söylemek... Bilgi budur."

MİCKEY MOUSE ONUN

ELİNDEN ÇIKTI.

 

Depodaki fareden dünya çapında bir çizgi kahraman çıkardı. 1901 yılında ABD´´nin Chicago kentinde doğdu. O kadar fakirdi ki karnını doyuracak parayı dahi bulamıyordu. Babası çok hastaydı. Annesi oğlu Disney´´e güveniyordu. O da ne iş bulsa çalışarak yemek için para kazanıyordu. Aslında belli bir mesleği olmadığı için iş bulması da kolay değildi. Pek çok iş yerinden geri çevriliyor ancak gazete dağıtıcılığı ve ambulans şoförlüğü gibi geçici işler bulabiliyordu. Bu arada babasının durumu daha da ağırlaşmıştı. Babasının sırf yeterli parayı bulamadıkları için hayatını kaybettiğini düşünen Disney bu yüzden uzun süre kendini suçladı.

Bu arada gözüne çarpan bir ilandan esinlenerek bedava sanat kurslarına katıldı. Çizimini geliştirdi. Bazı ajanslara minik çizgi filmler çizdi ama para kazanamadı. Hollyvvood´´a gidip şansını denemeye çalıştı. Bir çok çizim yapmasına rağmen bir türlü tutturamıyordu. Hâlâ parasızdı... Ama bu meteliksiz gecelerden biri, ona hayatını değiştirecek yaratığı getirecekti. Geceleri çalıştığı bir depoda minik bir fareyle tanışmıştı. Onunla ekmeğini paylaşıyor, dakikalarca seyrediyordu. Farenin dans eder gibi ilginç hareketler yapması Disney´´e ilham verdi ve bir gece onu kağıda çiziverdi... Dünya çocuklarının sevgilisi Mickey Mouse işte o gece doğdu. Walt Disney artık ünlü ve zengin bir adamdı.

KARDEŞİNİN ÖLÜMÜNE NEDEN OLDU.

 

Dinamiti icat ederken kardeşini uçurdu Nobel de çocukluğu fakirlik içinde geçenlerden... Ailesi ekmeği bile borç harç satın alabilecek kadar yoksuldu. Bu yüzden Alfred ve üç kardeşinin her biri başka yerlerde büyümek zorunda kaldı. Babaları para kazanmak için Rusya´´ya gitmişti. Ailesini ancak beş yıl sonra yanına alabildi. Ama işleri rast gitmemiş, beklediği hayatı orada da bulamamıştı. Stockholm´´e döndüler. Bu arada Alfred de büyümüş, fizik ve kimya alanlarındaki yeteneği fark edilmeye başlanmıştı. 28 yaşına geldiğinde, kendisine ufak da olsa bir kimya laboratuarı kurmayı başarmış, çalışmalarını burada sürdürmeye başlamıştı. O yıllarda kömür ve diğer değerli madenlerin çıkarılmasında, tünellerin açılıp, köprülerin yapılmasında dev kayalar büyük engeldi. Nobel bu yüzden özellikle patlayıcılar üzerinde çalışıyordu. Ancak yaptığı deneylerden biri hem laboratuarına hem de kardeşinin hayatına mâl olacaktı. Bütün bunlara rağmen yılmadı. Araştırmalarına bin bir zorlukla da olsa devam etti ve sonunda başarıya ulaştı. 1865 yılına gelindiğinde o artık dinamitin mucidi olarak anılıyordu. Ailesi bir anda zengin oldu, ünü ve icadı bütün Avrupa´´ya yayıldı.

 

SAKAT ADAM ARABASIYLA BİRİNCİ

 

Herkes sakatlığıyla dalga geçiyordu, ama o dünyanın en hızlı otomobilini yaptı 1898´de İtalya´da doğan Enzo, demir tamircisi bir babanın oğluydu. Sakatlığı yüzünden askere alınmadı. Otomobil fabrikalarında işçi olarak çalışmaya başladı ama bedensel engeli yüzünden herkes ona aynı gözle bakıyordu: "İşe yaramaz". Bu tavır onu çok üzmekle birlikte asla yıldırmıyor, tam tersine daha da azimli olmasına neden oluyordu. Yürümekte zorlanan ve küçük görülen Enzo´´nun en büyük düşü, hızına kimsenin yetişemeyeceği bir otomobil yaratmaktı. Kafasına koyduğu bu büyük hayali gerçekleştirdiğinde yıl 1920´ydi ve Enzo henüz 22 yaşındaydı. Katıldığı Büyük Sicilya Yarışları´nda "sakat adam arabasıyla birinci olması şahit olanları hayretler içinde bıraktı. Bundan sonra katıldığı yarışlarda da hep rakipsizdi. Hatta İtalya´´nın o zamanki lideri Benito Mussolini, Ferrari´´nin 30´´uncu yaş gününde ona "Kumandan" ödülünü verdi. Ferrari bir yıl boyunca atölyesine kapanarak zamanın en hızlı otomobilini yaratmayı da başaracaktı. 1946 yılında üretilen "Ferrari Formula 1″ dünyanın ilk ciddi yarış arabasıydı. 1980´de son dünya şampiyonluğunu kazandıktan sonra, özel spor araba üretimine geçti. Bugün bir efsane olarak yollara hükmetmeye devam ediyor. 

SOL KOLU  OLMAYAN AZİMLİ KARETECİ ÇOCUK

Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.

Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı  gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.

Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu.

Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim" Hocası ise"sen sadece hareketi yap" cevabını verdi.

Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.

Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu "hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum" Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, "senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir.

Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak".


"GELECEK SİZİN. BİLİN Kİ HAYATINIZI SİZ BELİRLEYECEKSİNİZ. BAŞKALARI DEĞİL, SİZ KENDİ HAYATINIZI YAŞIYORSUNUZ. BAŞARILARINIZ DA, YENİLGİLERİNİZ DE SİZİN ESERİNİZ. BUNUN BİLİNCİNDE YAŞAYIN."

 

 

 

 

AÇILMAYAN KANATLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ KİMSE BİLEMEZ...

 

BAŞARI

HİKAYELERİ